Bazı maçlar vardır, maçı kazanırsın ama sonuç “kupayı” almana yetmez.
Ezici bir galibiyete rağmen kupasız kalırsın.
AKP, büyük bir seçim zaferi kazandı.
Ama kupayı alamadı.
“Kupa”, anayasayı tek başına parlamentodan geçirip referanduma götürebilme gücüne sahip olmaktı.
Erdoğan da zaten hedefi böyle koymuş, hatta “367 milletvekili kazanabilirse referanduma bile gitmeyeceğini” söylemişti.
Dün Tarhan Erdem’in Neşe Düzel’e söylediği gibi maçta bir “taktik” hata yaptı.
Oylarını belli bir çizgiden daha öteye götüremeyeceğini düşünüp, ihtiyacı olan milletvekillerini MHP’yi baraj altında bırakarak elde etmeyi planladı ve bütün seçim stratejisini bunun üstüne kurdu.
Fevkalade milliyetçi bir söylem tutturdu, hiçbir koşulda oyları değişmeyecek BDP’li Kürtlerle BDP’den nefret eden Kürtlerin arasında bir bölgede, iki tarafa da uzak duran Kürtlerin kalbini kırarak onları kendisinden uzaklaştırdı.
Erdem’in tezine göre, “MHP’yi baraj altına itme çabasını” çok vurgulayarak “aman AKP tek başına anayasa yapmasın” telaşına kapılan özellikle Kemalist bir kesimin de MHP’ye oy vermesine neden oldu.
MHP barajın üstünde kaldı, AKP Güneydoğu’da yedi milletvekilliğini BDP’ye kaptırdı.
Hizmette rakipsiz olan, askerî vesayeti geriletmekte, demokrasiyi geliştirmekte büyük çabalar göstermiş bir partinin, “referandum” öncesindeki demokratik söylemini sürdürmesi halinde yüzde elliden de fazla alabileceğine inananlardanım ben.
Bu iki alanda da rakipsizdi AKP ve bu iki alanda da büyük destek gördüğü referandumda ortaya çıkmıştı.